14 Şubat 2015 Cumartesi

Ressam Yaşar Çallı İle Söyleşi / Kadınca Dergisi

Atatürk’ten günümüze Cumhurbaşkanlarının ve Meclis Başkanlarının portrelerini yapan Cumhuriyet döneminde saraya atanan ilk ve tek ressam: YAŞAR ÇALLI 

Sizi ve sanatınızı bizimle paylaşır mısınız? 

Benim hamurum Denizli’nin o verimli toprağında yoğrulmuş ve Denizli İlköğretim okuluna başladığım yıllarda Denizli Lisesi resim öğretmeni Besim Yazıcı beni keşfetmiştir. 
Beni sık sık alıp kendi sınıfına yardımcı olarak götürürdü, meğerse Besim Yazıcı, İbrahim Çallı’nın öğrencisiymiş, benim için çok büyük bir şanstı bu, çünkü sanata ve sanatçıya çok fazla değer verilen bir dönem değildi. 

Sanatçı doğdunuz ve genlerinizde sanat vardı değil mi? 

Bana sen iyi bir ressam olacaksın dediklerinde henüz yazmayı ve okumayı bilmiyordum ve tebeşiri ilk elime aldığımda bana kara tahtaya Atatürk’ün resmini çizdirmişlerdi. 

Sen deden İbrahim Çallı gibi iyi bir ressam olacaksın dediklerinde, ressamlığın ne anlama geldiğini dahi bilmiyordum. Yazmayı öğrendiğimde ise ilk yazdığım kelime ressam idi ve öyle etkileyici ve şiirsel gelmişti ki elime geçen tebeşirle, kömürle boş bulduğum her yere ressam yazıyordum. 

Ressam kelimesinin sihri beni müthiş motive etmişti ve farklılığımı fark etmeye başlamıştım. 
Çamurdan heykeller yapmaya başladığımda Denizli’nin Çal ilçesine gitmiştim, oranın çok özel bir çamuru vardı ve kendimce heykeller yapar büyük haz alırdım, insanlar ve o döneme ait estetiği olan otomobiller yapardım. 

Denizli’de Çal’ın Boğaziçi kasabasında geçti çocukluğum ve şehirden ziyade orayı çok seviyordum, doğayla içe içe insanlarla olmak beni daha çok mutlu ediyor, etkiliyordu. 

Şimdi işte sergilerimde izlediğiniz o resimler, çocukluğumda edindiğim birikimlerinin yansımasıdır. 
Çünkü sanat, sanatçının genlerinde vardır ve bilindiği gibi, sonradan sanatçı olunmuyor, doğuştan sanatçı doğulur. 

Kaç yılında Denizli’den ayrıldınız ve ayrılırken unutamadığınız anınız nedir? 

1959 yıllarıydı,Denizli’den ayrılırken Besim öğretmenim bana Büyük Ressamlar Hayatları Ve Eserleri adlı bir de kitap vermişti ve içinde bir not vardı “ Sen deden İbrahim Çallı’dan daha büyük ressam olacaksın”diyordu ama o zaman ki edebiyat öğretmenim Ekrem beyde kalmıştır bu değerli eser oysa çok iyi saklamam gereken bir eser ve nottu. 

Ve İstanbul’a gelişinizle dedeniz İbrahim Çallı ile tanışma anınızdan bahseder misiniz? 

Yaptığım resimleri toplayıp İstanbul’a yola çıkarken, içimde büyüyen o heyecanı tarif edemem, çünkü zihnimde büyütüp, hayal ettiğim benim için o yüce insan Çallı dedeyle tanışmaya gidiyordum. 
Ve evinin kapısına yaklaşıp kapısını çaldığımızda heyecan tüm iliklerimi sarmış, ne yapacağımı bilemez haldeydim ki kapı açıldı ve Can Yücel’inde ifade ettiği gibi saçları gür beyaz, gümbür gümbür bir adam belirdi karşımızda. 

Çallı dedenin odasına resimlerimi tek tek dizdik ve incelemeye başladı ve “ ben senin yaşındayken resmi bilmiyor yapmıyordum bile” dedi. 

Çallı dedenin yaşadığı Cihangir’de daima benimle yaşayacak olan anılarım vardır ve ne yazık ki Çallı dede 1960’da vefat ettiğinde ben müthiş bir boşluğa düşmüş ve her şey bir anda anlamını kaybetmişti. 

Ve Çallı dede vefat ettikten sonra bana bir mektup geldi, bu mektup Esat Binkari’dendi. 
Eset Binkari, Çallı dedenin oğlum diye sevdiği bir dostuydu ve bana Çallı deden gelen mektupları, resim çalışmalarım için gönderilen paraları da, Çallı dede diye gönderen Esat Binkari’ymiş. 

Evet, Çallı dede için oğlu ve dostu Esat Binkari vardı, benim içinse Mustafa Kemal Zengin’de aynısıdır. 

Dedem İbrahim Çallı’yı kaybettiğimde, Esat Binkari benimle çok ilgilendi, evinde ağırladı ve çalışmalarımı destekledi. Beni bir gün Çamlıca’ya götürdü ve oradaki Çallı dedenin koltuğuna oturttular, öylesine bir heyecandı ki, belki farkına varamıyordum diyebilirdim, çünkü çocuktum ve her şey çok çabuk gelişiyordu. 

Dedeniz ressam İbrahim Çallı’yı kaybettikten sonra neler oldu? 

Cihangir’deki eve geldik ve gördük ki Çallı dedenin evinde her şeye el konmuş, mühürlenmişti. 
O an orada çok acıklı tablolar yaşandı. 

İbrahim Çallı’nın torunu Yaşar Çallı’nın artık Yaşar Çallı olarak bilinmesi hangi tarihe denk gelir? 

Yaşar Çallı’nın artık Yaşar Çallı olarak bilinmesi, 1965’e rastlar ve Türkiye’nin belki de en romantik dönemiydi o yıllar. İyi ve çalışkan bir ressamdım, bu yıllarda da evlenmiştim. 

İlk serginizi ne zaman açtınız? 

Bir gün Esat Binkari bana, topla resimlerini gidiyoruz dedi, Beyazıt Adliye Sarayına geldik ve hakimin huzurunda resimlerimi sergiledik. 
Ve avukat Selçuk Binkari ise bana, senin hakkında çok aratırmak yaptık, sen İbrahim Çallı’nın torunusun ve bundan sonra resimlerinin altına Yaşar Çallı olarak imzanı atacaksın dedi. Yine büyük bir onur ve heyecan yaşadım tabii.. 

Fakat teyzem Belma hanım Akşam yada Hürriyet gazetesinde verdiği beyanatında Yaşar Çallı’nın, Çallı ailesiyle ilgisi yoktur demesi beni çok üzmüş ve yıpratmıştır. Yıllar sonra Belma teyse hastalandı ve eşime biz Yaşar’a çok haksızlık ettik diye itirafta bulundu, tabii ben hiç saygımı kaybetmedim ve bir yorumda yapmadım. 

İbrahim Çallı ile Yaşar Çallı arasında sanatlarını icra edişlerinde ki farklılıklar nelerdi? 

İbrahim Çallı, çala fırça çalışırdı, serbest bir tarzı vardı, benimse onunla süregelen ve onun seviyesinde kendimi görmem asla bana düşmez ve şu da var ki ben onun kadar cesur değilim. İbrahim Çallı zor bir dönemde sanatçı olmayı başarmış büyük bir ressamdır. 

Paleti elinize aldığınızda neler yaşıyorsunuz? 

Tarifi imkansız bir heyecan ve düş selinde yüzen Denizli’deki o çocuk oluyorum her seferinde. 

Eskizlerle çalışır mısınız? 

Benim eskizlerim belleğimdedir ve içsel besinlerimle harmanlayarak, genellikle canlı modellerle çalışırım. 
Kadının iç ve dış güzelliğini yansıtmak ve doğayı da işlemeyi seviyorum. İnsanı seviyorum... 

Devletin size tahsis edilen bir atölyeniz var mı? 

Evet Ahmet Necdet Sezer tarafından Cumhurbaşkanlığında bir atölye tahsis edildi. 

80 İhtilalinde sizin sanat alanınızda değişimler oldu mu? 

İhtilal benim için çok ayrı ve özel bir dönemdir. Çünkü, Başyaver Cevat Erten bey tarafından Konsey toplantılarına girip resim ve portrelerini yapmamı istemişti. 
Beni sahiplenmişlerdi. 

Sanatçı toplumda, Türkiye Devleti kurucusu ulu önder Atatürk’ün ifade ettiği gibi, sanatsız bir toplumun, hayat damarlarından biri kopmuş demektir fakat günümüzde görüldüğü gibi sanata ve sanatçıya verilen değeri görüyorsunuz... 

Yurtdışı ve yurtiçinde bu güne kadar kaç sergi açtınız? 

Yurtdışı, Uluslar arası Plastik Sanatlar Kolonileri ve yurtiçi de dahil olmak üzere yüzü aşkın sergim oldu diyebilirim. 

Bu güne kadar aldığınız ödüller hangileri? 

Mokedonya küçük bir ülke ama sanat açısından büyük bir ülke, sanatı ve sanatçıyı sahiplenen ve destekleyen bir anlayışa sahipler. İşte bu bizde yok ne yazık ki.. 
Orada gördüğüm ilgi benim için özel bir ödüldür. 

Ve Cumhuriyet döneminde Saraya atanan ilk ve tek ressam oluşum, Atatürk’ten günümüze Cumhurbaşkanlarımızın, Meclis başkanlarımızın portrelerini yapmış olmam ki bunlarla birlikte, Meclisimizi ziyarete gelen Devlet başkanlarının da yapmam ve TBMM’nin kadrolu tek ressamı oluşum ödüldür. 

Dönemin Devlet başkanları tarafından ( Almanya, Fransa, Çin, Polonya, Makedenya ve Irak) sanat elçisi olarak davet edilişim, Amerika’nın Irak’ı işgalinden önce Irak Devlet başkanı Saddam Hüseyi’nin davetlisi olarak gitmiş onun ve Hamurabilerin tablosunu yapmam istenmişti. İşgalden sonra yağmalanan Sarayda 3 adet Yaşar Çallı tablosu bulunmaktaydı. Tüm bunlar benim ödüllerim. 

Cumhuriyet döneminde sizi Saraya taşıyan neydi? 

Çallı dedenin misyonundan gelişim ve resmimde kendimi ispat etmiş olmamdı. 

Saraya atanan ilk ve tek ressam oluşunuza sebep olan tablonuz hangisiydi? 

O dönem henüz bir şey değildim ama İş Bankası genel müdürlerinin portrelerini yaptırmak için Ankara’ya davet edildim Hüseyin Avunduk’un portresini yapmamı istediler, değerli bir ozan olan Vedat Varol yeniden gelip bir değerlendirme yapılacağını söylemişti. Dört tane aynı portreden vardı, ressamları Şefik Bursalı,Edip Hakkı Köseoğlu, Mahmut Cüda ve bendim. 
Ve benim yapmış olduğum portre beğenildi, bu portreyle de saraya girdim. 

Büyük haz alarak yaptığınız ve asla hiçbir şeye değişmeyeceğiniz tek bir eseriniz var mı? 

Bir değil de çok tablom var böyle ama bana göre sanattan üstün hiçbir şey yok... 

Bu günden itibaren yapmak istedikleriniz nelerdir? 

Denizli Belediyesinin, Arimarın döneminden devam ettirdiği, Uluslar Arası Plastik Sanatlar Kolonisi olağan üstü güzel bir olaydır bu ve toplam 16 ülkenin sanatçıları bir araya geliyordu, evet geçmiş zaman çünkü, yeni belediye ne yazık ki bunu yapmıyor, oysa Devlette devamlılık esastır. Eğer u devam etseydi mükemmel bir koleksiyon oluşacaktı ki istediğim buydu. 

Fakat Denizli Çal’da Eylül ayında Uluslar Arası Plastik Sanatlar Kolonisi kurulacak Yaşar Çallı adına ve otuz sanatçı bir araya gelecek, çalışacağız işte bu güzel olacak. 

Ressam Mustafa Kemal Zengin’in katkılarıyla İstanbul belediyesiyle bir çalışma içine gireceğiz, İstanbul’un bir resim sergisi oluşturacağız. 

Sanat yaşamınız boyunca içinizi acıtan bir olay var mı? 

Ne yazık ki, anneannem Munir Hanım tarafından kara kalem eskizlerim yakılmıştır, şu an olsalardı iyi bir arşiv olacaklardı. Ve TBMM’den emekli ediliş biçimim içimi acıtmıştır. 

Hiç yorum yok: