14 Şubat 2015 Cumartesi

Emre Varışlı Söyleşi Kuşak Edebiyat 2014

                                      *Bir Günahkarın Bilmesi Gerekenler
                                  Emre Varışlı Altıkırkbeş Basın Yayın 2014

“Uzun yıllardır alt ve karşı kültür nesneleri ve ortamları üreten Emre Varışlı ; özgür, sert, özgün, anarşist, cinsiyetsiz, politik avangard kitabıyla dikiliyor karşımıza. Şayet bir şekilde Varışlı'nın yazdıkları ve okudukları ile karşılaşmadıysanız okuduklarınız midenize ufak kramplar sokabilir!”

(Tanıtım Bülteninden)

     “Dışarıda olanlar, dışarıda olanlarla eğilenler, kışkırtıcı şeyler…  “

“Dünyanın tanımladığı bir şey olmayı reddediyorum. Bir şair olmayı red ediyorum. Bir şair olmamayı da red ediyorum” diyorsun, haklısın. “Bir Günahkarın Bilmesi Gereken”AltıKırkBeş Yayın’larından, Nisan 2014’de çıkan ilk kitabın. Tanımlamadan neler söylersin?

Öncelikle söylemek isterim ki, bu metinler çok kişiseldi ve kitaplaşmasını, en azından bitirdikten 2-3 ay gibi bir süre sonra yayımlanmasını beklemiyordum. Yayınevimle şiir dosyası üzerinde çalışıyorduk sonra Şenol Erdoğan “bu metinleri basalım.” dedi. Ben de peki, dedim.

Yazdığım şeylerde genel olarak topyekün bir reddediş vardır zaten ama bunların bazıları da kabul ediştir aslında. Ben asla dönüşmeyeceğim bir şey olduğuna inanmıyorum. Her şey kozmik şakadan ibaret. Dünyanın tanımladığı bir şeyden bunu kastediyorum belki de kodlarla yaşıyoruz. Dil kodlaması çoğu da. Neyin ne olduğunu pek bilmiyoruz.

Topyekün medeniyeti reddediyorum. Sonra iş medeniyeti reddetmeyi de reddetmeye dayanıyor. Bu hayvanlığı seviyorum. Bu metin benim bir nevi günlüklerim gibiydi. Fanzin olarak basmıştım, fazla bir dağıtım yapmasam da okuyanlardan güzel geri dönüşleri olmuştu. Bu kitap fragmanlardan oluşuyor diyebiliriz. Ani, kısa paragraflar. Bütün o paragrafları uzatabilirdim de, oturup birkaç sayfalık hikâyelere dönüştürebilirdim. Öyle kalmasını tercih ettim. Benim yaşadığım ya da tanık olduğum kısa anlar. Flaş çakımı hayatlar. Beliren görüntüler. Sonraları yok, başlangıçları da yok sanırım…

Kapak tasarımı Erol Egemen’e ait, kitabın içinde yer alan illüstrasyonlar da çok başarılı ve Semih Yıldız’a ait. Kitabın görselliği ilgi çekici, bu çalışma nasıl gerçekleşti?

Erol Egemen için sanırım fazla bir şey söylemeye gerek yok. Müthiş işler çıkartıyor. Ben hiç karışmadım kapağa. Karışsaydım belki bu kadar memnun olduğum bir şey çıkmazdı. Metin bir yandan sessiz, alttan bir şiddet barındırıyor. Bunu çok güzel yansıtıyor kitap görseli, ellerini yüzüne kapatmış günahkârın aynı zamanda üzgün ve tekinsiz suratını da görüyoruz.

İçindeki görsellere gelince, bir ara Eskişehir’de Semih’le otururken çizimlerini görmüştüm, daha önce hiç paylaşmamıştı, kolajlarını biliyordum sadece. Kitabın yayımlanması kesinleşince ve metni baştan okuyunca direk o çizimler aklıma geldi ve Semih’e tekrar dosyayı yolladım, metni okudu ve çok kısa zamanda müthiş şeyler çizdi. Görsel malzeme de benim için önemli. Yazıları bas, diz yolla okusunlar kafasında değilim. Beni tatmin eden bir şıklıkta oldu. Genelde ilk kitaplarda bu karambole gider.

AltıKırkBeş Yayınlar’ından çıkan kitaplar genellikle “Beat”, “Underground” (Yeraltı edebiyatı) yani bir duruşu ve farkındalığı olan bir yayınevi. Kitabının bu yayınevinden çıkmasıyla ilgili neler söylersin?

2002-2003 zamanlarında Kadıköy’deki 6.45 Dükkânı’na gittiğimde ve kitaplarıyla tanıştığımda, bir gün mutlaka, en azından ilk kitabımın buradan çıkacağına dair kendimce bir söz vermiştim. O zamanlar çıkardığım Çamur Fanzin’i bırakmak için gidiyordum. Şenol Erdoğan’la da o zamandan tanışıyoruz. Oradaki kitaplar, diğer fanzinler hayatımı kurtarmıştır, yoksa berbat etmiştir mi desem, bilemedim. Yani, bir dosyam olursa başka nerden yayımlayabilirim ki, diye düşünmüştüm. Neden başka bir yer isteyeyim.
Dışarıda olanlar, dışarıda olanlarla eğilenler, kışkırtıcı şeyler…  İlgimi bunlar çekmiştir. Özellikle 90 ve hemen sonrasında bu yayımlarla tanışmak çok önemliydi. Başka hiçbir yer yoktu! Diğerlerinden daha iyi demiyorum, ama kendi kafası içinde müthiş işler. Eğer  AltıKırkBeş Yayınları olmasaydı o çevirileri, dergileri biz daha çok beklerdik!

Seninle ve şiirinle, küçük İskender’in “Şiir Akşamları”nda tanışmıştık. Şiir okumalarından başka,  teatral performansların da oluyordu. Halen devam etmekte olan “Şiir Akşamları” şiir, edebiyat, sanatsal ve kişisel yolculuğunda etkin oldu mu?

Olmaz mı, ben çok küçük yaşlardan itibaren teatralliğe ve görsel olana düşkündüm. İlkokul zamanlarında kendi kendime bir olay yaratır, ona buna rol verirdim ve oynardım. Babaannemle çok yapardık bunu. Hatta beni özel bir tiyatro okuluna verdiler, sonra sıkılıp çıktım. Yazmaya başladıktan sonra da bu devam etti.
Sonra kritik bir zamanda İskender’le tanıştım, 2005-2006 civarıydı. Onun yaptığı şiir akşamlarından birine katıldım. Sanırım Veli Bar zamanıydı. Ben daha önce arkadaşlarım haricinde, bir kitlenin önüne çıkıp okuma yapmamıştım. Benim için heyecan vericiydi. İskender bana hadi çık oku, dedi. İyi de yapmış Tadını aldım ve vazgeçemedim. “Ben Hoşlanmıyorum” diye bir proje grubum vardı, birkaç gösteri yaptık. Sadece yazıyor olmak beni karşılamıyor bazen, görsel malzemeyi de devreye sokmak, daha doğrudan insanlara ulaşmak hoşuma gidiyor. Canlı gösteriler dışında video ve fotoğraf da içinde dolaşmayı sevdiğim dünyalar.. Elbette dünyada birçok örneği var bu tarz performansların. Birçok şey ilham verebiliyor.

Edebiyat tartışmalarını, genç bir şair olarak nasıl yorumluyorsun merak ediyorum. “Kitap kirliliği”, “Eleştirmen eksikliği” gibi.

Konu ne olursa olsun ben her türlü hiyerarşiyi çok komik buluyorum. Hiyerarşik konumu sallantıda olanlar bence bu konuları abartıyor. Kızmıyorum, kavga etmiyorum. Hiç kimse rahat bırakılmıyor, diye düşünüyorum. Üreten insanlar açısından baktığımda gözettiğim tek şey, ne üretildiğidir. Genel anlamda da eksikliğini hissettiğim şey ise, insanların eşit olarak görünür olup olamadıkları. Çıkardığı kitap hakkında daha az emek vermiş, bunu kendine dert edinmemiş biri bazen kişisel bağlantıları, tanıdığı birileri yüzünden daha görünür olabilir ve evet bu nahoş bir durum. Tam tersi sırf reklamı az diye işine emek veren biri arada kaybolup gidebilir. Önemli olan herkesin kendine yer bulabilmesi. Yoksa kitap yazmayı mı yasaklayacağız? Bunu bir edep meselesi olarak görmenin de bir gereği yok. Bu da “sanat”ı kutsamaya götürür ki buna ne gerek var?!  Eleştirmenler için açıkçası bir fikrim yok, ben eleştirmen yerine sanatçının günlüklerini, sanat dışındaki hayatını ve söyleşilerini takip etmeyi seviyorum.

Facebook, Twitter, Blogger gibi sosyal platformlarda edebiyatın, şiirin varlığı ve e-kitap hakkında düşüncelerin nelerdir?

Bana bile “sosyal medya şairi” dediler. Bile diyorum çünkü şiirlerim, hikâyelerim ya da diğer yazılarım mutlaka dergilerde fanzinlerde yayımlandı. Sosyal medya da ya da kendime ait web sitesinde işlerimi yayınlıyorum ve insanlara direk ulaşması hoşuma da gidiyor ancak, ben her şeyi bir gün mutlaka basılı olacak düşünürüm. Bu mesele az önce bahsettiğim hiyerarşi meselesiyle bağlantılı bir bakıma. Bir blog açıyorsun, bir sürü insan seni takip gediyor. Ondan önce yok dergiye şiir gönder, yok editör seni onaylasın, bekle. Aynı şey fanzin için de geçerliydi ilk çıktığında, sıkıcı kültür dergilerini ezip geçtiler. Hâlâ da ezip geçiyorlar bence.
E- kitap okuyamam, bilgisayar ekranından uzun şeyler okuyamam, gider mutlaka çıktılarını alırım okurum. Ben o kitabı, o dergiyi raftan çekip almalıyım, sinirlenip duvara fırlatmalıyım, biriktirmeliyim ya da birine vermeliyim, dokunmalıyım. Ekrandan okuduğumu anlamıyorum da zaten, dikkatim dağılıyor. Ama bu beni bağlar.  Tabletinden telefonundan kitap okuyan insanlar da var çevremde, gayet de güzel takip ediyorlar. Bir de siber uzay çöplüğünde her şeyin ufalanır gider ama kitap hep oradadır, elinizin altında durur.

İlk kitabın *Bir Günahkarın Bilmesi Gerekenler’den sonra ikinci kitap çalışman var mı?

Basılmayı bekleyen dört şiir dosyası, bir roman, bir de uzun hikâyelerden oluşan dosya var. Kafamdakileri saymayayım. Bundan sonra büyük ihtimalle şiir yayımlarım. Gerçi benim sağım solum belli olmaz ama bu kitaptan güzel geri dönüşler alıyorum, daha çok yeni, biraz zaman geçsin istiyorum. Okunsun, üzerine konuşulsun, biraz daha yankılansın. Onun dışında bir dolu fanzinde, dergide şiirlerim ya da diğer yazılarım takip edilebilir.



Hiç yorum yok: